İslâm hakkında

konuşanların ve yazanların en büyük sorumluluğu,

aktardıkları bilgilerin doğruluğu meselesidir. Bu da kazandıkları bilgilerin kaynağı ile doğrudan ilgilidir.

Fakat, doğru kaynağı bulamayanlar bir yana,

bulanlar da kaynağa doğru bir şekilde gidemedikleri için kaynaktan doğru bilgi ile dönememişlerdir.

Buna rağmen, 'biliyorum' edâsıyla yaptıkları açıklamalarla

aynı konu hakkında bile bir sürü farklı görüş oluşturarak,

"ihtilafları çözmek üzere indirilen kitabın" muhâtabları nezdinde,

sanki ihtilaf üreten bir kitap gibi algılanmasına sebep olmuşlardır.

Yanlış bilgilenme

ve devâmındaki yanlış bilgilendirmenin oluşturduğu

yanlış kitap algısı sonucunda da,

iyimser olanlar;

Kur'ân'ın yetersiz olduğuna inanarak başka dini kitaplara,

kötümser olanlar ise;

Kur'ân'ın gereksiz olduğuna inanarak din dışı kitaplara yönelmişlerdir.

Bu da onları,

ister yetersiz isterse gereksiz diyerek Kur'ân'ı hayatlarının dışına çıkardıkları için,

Kur'ân'ı,

"eskilerin masalları" yani çağdışı olarak niteleyen söylemin,

çağdaş savunucuları yapmıştır.

Doğru kaynak ve doğru bilgi...

İşte bu iki doğruya birden sâhip olanlar,

ilk olarak kendileri hayat bulacak sonra da ümmetin hayat bulması için vesîle olacaklardır.

Doğru kaynak, doğru bilgi için yeterli değil midir?

Allah "Kur'ân okuduğun zaman,

kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" Nahl/98 diyerek,

Kur'ân'ın yani doğru kaynağın dahi şeytanın müdâhalesine açık olduğunu söylüyor.

Bunun için de Kur'ân okuduğunda da,

"...senin dosdoğru yoluna oturacağım..." A'raf/16 diyen şeytan gelecek ve Hac suresinin 52. âyetinde bildirildiği gibi,

anlama faaliyetine şeytâni/vahiy dışı birşeyler atacaktır.

Çünkü:

Kurân'ı anlama meselesi de bir imtihan vesîlesidir.

"Şeytanın attığını, kalplerinde hastalık bulunanlara ve kalpleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir.

Şüphesiz zâlimler uzak bir ayrılığın içindedirler.

Kendilerine ilim verilenler, onun, senin Rabbinden bir hakk olduğunu bilsinler, ona îman etsinler ve sonra da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır..." Hac/53-54

Kaynak doğru da olsa

bir imtihan vesîlesi olan doğru bilgiye ulaşmak için şeytandan Allah'a sığınmamız ve

"...ama Allah

şeytanın attığını siler, kendi âyetlerini sağlamlaştırır..." Hac/52

âyeti gereği de,

beşerî anlama metodlarının tümünün üzerinde

kesinlikle O'nun yardımına muhtaç olduğumuza inanmamız gerekir.

Allah'ın yardımının olmadığı bir Kur'ân okumasının sonucu nasıl olur?

"Az kalsın seni,

sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnâd edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o zaman seni dost edinirlerdi.

Eğer biz seni sâbitlemeseydik,

andolsun onlara birazcık meylediverecektin." İsra/73-74

Allah'ın resulleri dahi,

1) vahiyden uzaklaşmama ve

2) vahyin dışındakileri Allah'a isnâd etmeme konularında Allah'ın yardımına muhtaçtır.

Yardımın şekli de bellidir, "O'nun tarafından sâbitlenmek"

Allah adına konuşanların ve yazanların kaçı,

1) vahiyden uzaklaşmama/vahyin dışına çıkmama ve

2) vahyin dışındakileri Allah'a isnâd etmeme/vahyin dışındakileri vahye karıştırmama konularında Allah tarafından sâbitlenmiştir?

Tersten bir okumayla

Allah'ın yardımının olmayışı vahyin dışına çıkıldığını ve vahyin dışındakilerinin de vahye karıştırıldığını gösterir ki, bu durumda da konuşulanlar ve yazılanlar vahiy/doğru bilgi değil kültürdür.

Aynı zamanda da yapılan yanlışlar,

Allah'ın dîni adına yapıldığı için de, bir suçtur!

"...andolsun onlara birazcık meylediverecektin." İsra/74

âyetindeki gibi meyletme miktarının "birazcık" olması bile

bunun bir suç olduğunu engellemez, aksine devam eden âyetlere göre de ciddi bir cezayı gerektirir.

"İşte o zaman sana, hayatın da katmerli ölümün de katmerli acılarını tattırdık.

Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın" İsra/75

.....

Allah , yardımıyla kimleri ve nasıl sâbitler?